Damızlık Kızın Öyküsü
ÖZGÜRLÜK VE EŞİTLİK
Damızlık ne demektir? İnsan için
kullanılan bir ifade midir? Bir başka açıdan bakarsak, insan için kullanılması
uygunsa şayet, gözümüzde bir kadın mı canlanır yoksa erkek mi? Şüphesiz,
“damızlık” denilince herkesin gözünde ilk önce bir kadın canlanacaktır çünkü
sadece kadınlar doğurma yetisine sahiptir.
Damızlık Kızın Öyküsü, Margaret
Atwood tarafından 1985 yılında yayınlanmış, hürriyetin toplumdaki önemini çok
açık bir şekilde anlatan distopik bir romandır. Kitabın yazarı Atwood, kitabı
yazdığı yıllarda Batı Berlin’de olduğundan ve o dönemde orada yaşanan yıkıcı
olaylardan etkilenerek bu kitabı yazdığını kitabın önsözünde aşağıdaki gibi ifade
etmektedir.
“… Her pazar Doğu Almanya Hava Kuvvetleri, bize ne kadar
yakın olduklarını hatırlatmak için sonik patlamalar yapardı. Demirperde’nin
ardındaki pek çok ülkeye yaptığım ziyaretler sırasında, ihtiyatlı olmayı,
gözetlenme hissini, sessizlikleri, konuların değiştirilmesini, insanların ima
yoluyla bilgi aktarmaya çalışmalarını deneyimledim ve tüm bunlar yazdıklarımı
etkiledi.” [1]
Öncelikle, özgürlükten
bahsetmeden önce, eşitliği ele almalıyız çünkü toplumdaki bireylerin her biri
eşit olmadığı sürece özgürlükten bahsedemeyiz. Örneğin bazı ülkelerde
hâlihazırda uygulanmakta olan kast sistemleri, toplumu her ne kadar “düzene
sokuyor” gibi görünüyor olsa da, aslında bir insanı diğerinden ayırıp, toplumun
her üyesinin, devlet tarafından karşılanan bütün hizmetleri farklı şekilde
almasına neden olmakta. Böyle bir durum, her ne şekilde olursa olsun, insanlar
arasında fırsat eşitsizliğine yol açar. Kast sistemlerinin uygulandığı
toplumlarda, her insan, birbirinden farklı imkânlara sahiptir, hiç kimse eşit
haklara sahip değildir. Devletin sunduğu fırsatları aynı şekilde
değerlendirebilme şansları yoktur. Oysaki ne olursa olsun her insanın hayatını
eşit şartlar altında sürdürebilmesi ve aynı özgürlüğe kavuşabilmesi gerekmektedir. Eğer herkes
farklı şartlar altındaysa ve toplumun herhangi bir kesimine ayrıcalık
tanınıyorsa, orada özgürlükten söz edilemez. Eşitsizliğin olduğu yerde,
özgürlük de yoktur.
Eşitliği sağladığımızı
varsayarak, asıl konumuz olan özgürlüğe dönelim. Sizce, özgürlük nedir?
Özgürlük deyince aklınızda ne canlanıyor? Özgürlük, istediğimiz her şeyi
yapabilmek mi, belirli kurallar çerçevesinde özgürlük olabilir mi? Peki,
kuralın da ne olduğu bu noktada önemli değil midir? Özgürlük, her zaman
açıklandığı gibi, başkasının özel alanına girmeden, rahatsız etmeden, sadece
kendini etkileyecek alanda istediğini yapabilmek midir? Hayır değildir. Birkaç
kadını bir araya getirip, “Bugünden itibaren sizin tek amacınız çocuk doğurup,
ülkenin neslinin devamını sağlamak!” derseniz, burada da kural var, halk içinde
kimse kimsenin hayatına istese dahi karışamıyor, o zaman bütün insanlar için
özgür diyebilir miyiz?
Özgürlük, bir insanın
kararlarını, başka hiçbir gücün ya da yetkilinin etkilememesidir. Bilinçli
olarak ya da olmayarak yaptığımız iyi ya da kötü tüm eylemlerin sonuçlarını
kabullenebilmek ve gereğini yerine getirebilmektir bence özgürlük. Eğer biz bir
şey yapmak istiyorsak bunu sadece kendi aklımıza dayanarak yapmalıyız. Devletin
ya da kuralların bize dayattığı genel ahlak anlayışından korkmadan, çekinmeden;
fikirlerimizi ifade ede
bilmeliyiz. Ek olarak, özgürlük, toplumdaki her insan ondan faydalanabiliyorsa özgürlüktür.
bilmeliyiz. Ek olarak, özgürlük, toplumdaki her insan ondan faydalanabiliyorsa özgürlüktür.
Kurulan düzende devlet tarafından
koyulan kurallar, belirli bir politik veya dinî ideolojiyi benimsemeden,
tamamen mantık ve hukuk çerçevesinde belirlendiyse ve herhangi bir sınıfı hedef
almıyorsa doğru bir düzendir. Eğer, kadınlar araba kullanamazken erkekler
kullanabiliyorsa, engelliler o en iyi okulda okuyamıyorken, hiçbir engeli
olmayan öğrenciler okuyabiliyorsa, o düzende bir sıkıntı var demektir ve bu
sıkıntı da, belirli bir kitleyi aşağılayan ya da yücelten yönetmeliğin
sürdürülmeye çalışılmasıdır. Kurallar elbet konulacaktır ancak bu kurallar
toplumun tek bir kesimine değil tamamına uygulanırsa doğru uygulanmış olur.
Evet, devletler, halkını
kısıtlayan kurallar da koyabilir, bu o devletin sorumluluğundadır. Fakat bu
kısıtlayıcı kurallara sahip olan devlet, onları her kesime, her cinsiyete aynı
şekilde uygulamak zorundadır. Örnek vermem gerekirse, Suudi Arabistan’da
kadınlar araba kullanamazken erkeklerin kullanabilmesi, tek bir sınıfa yapılan
ayrımcılıktı ve doğru bir uygulama değildi.
Özetle, insanların cinsiyetlerine
göre ayrıldıkları ve farklı şekillerde cezalandırıldıkları bir toplumu anlatan
Damızlık Kızın Öyküsü, içinde yaşadığım toplumu incelememi ve kendi
yaptıklarıma, söylediklerime daha fazla dikkat etmemi sağladı diyebilirim.
Elimdeki imkânlara daha çok tutunmaya ve bunlardan olabildiği kadar
faydalanmaya başladım. Ülkem için en iyisini istediğimden, açıkladığım gibi,
kısıtlanmış, özgürlüğü elinden alınmış insanlardan oluşan bir toplumun
gelecekte var olmaması için, anlattıklarıma benzer bir gelecek yaşamamak için,
olabildiğince bilinçli ve donanımlı bir vatandaş olarak sorumluluklarımı yerine
getirmeye çalışacağım. Azınlıkların da haklarının korunması için de çabalayacağım
çünkü her ne olursa olsun “Bir kişinin değişimiyle bir şey olmayacak” deyip
geçemeyiz, bir kişinin bile tepkisi çok fazla şeyi bir anda hem iyi, hem de
kötü bir şekilde sonsuza dek değiştirebilir. Önemli olan, bizim hürriyetimiz
uğruna emek vermemiz ve onun elimizden alınmaması için uğraşmamızdır.
Yorumlar
Yorum Gönder