Buz Kapanı Kitap Yorumu
Öncelikle bloguma hoş geldiniz. Eğer Karanlık Zihinler yorumuma bakmak isterseniz,blogumda bulabilirsiniz.
Kitabın Adı: Buz Kapanı(Never Fade)
Yazarı: Alexandra Bracken
Yayın Evi: Parodi Yayınları
Sayfa Sayısı: 549
Türü: Bilim Kurgu
-SPOILER İÇEREBİLİR DİKKAT EDİNİZ-
Öncelikle bu kitabın ilk kitabından çok daha mükemmel olduğunu belirtmeliyim. Çünkü Karanlık Zihinler'i de mükemmel bulmuştum ve karakterlerin hepsini benimsemiştim ama bu kitap Karanlık Zihinler de hissettiğimin iki katını yaşattı.
Bu kitaba dair yorumumu girmek için öncelikle derin bir nefes alıp on dakika boyunca öylece boş boş oturmam ve ardından arkadaşıma "BU NASIL SON YA BEN NASIL DAYANICAM" diye mesaj atmam gerekti.
İki saat boyunca da sürekli olayları benimsemeye çalıştım,resmen kafamda sürekli olaylar dönüp dolanıyordu.Çünkü tüm duygularım birbirine girmişti ve resmen kitap beni içine çekmişti. Sanki bir girdap gibi,içine hızlı giriyordunuz ama çıkmanız uzun zaman alıyordu.
Kitabın sonunda müthiş bir acı hissederken bir yandan da "boşver sen onu,sonraki kitapta ne olacak?" diye büyük bir heyecana kapılıyordunuz. Hala da kitap için büyük bir heyecan içindeyim,hala kitap hakkında hislerim birbirine girmiş durumda ve onun üstüne kitap okuyabilmem iki günümü aldı. Ve bitirdiğimde kargom elime ulaştı,sanki aldıklarımın hiçbiri beni tatmin etmeyecekmiş,sanki hiçbirini beğenmeyecekmişim gibi hissediyordum.
Birazcık duygularımı rahatlattığıma göre,yorumuma geçebiliriz.
İlk kitabında çok fazla merak unsuru vardı. Her şey bir gizem edasıyla,bir sırmış gibi anlatılıyordu. Ama bu kitapta öyle değildi.Yani tamam,bu kitapta da merak unsuru ve sırlar vardı ama hiçbiri Karanlık Zihinler'deki gibi çok büyük şoka uğratmamışlardı.
Aksiyon fazlaydı,olaylar çok hızlı gerçekleşiyordu ve bazen aynı yeri "yok artık,daha neler" dediğiniz için iki kere okumanız gerekiyordu. Beni yıkan bir sürü olay oluyordu ve resmen dayak yemiş gibi hissediyordum.
Liam ve Ruby, Ruby'nin onun hafızasını sildiği için kavga ederlerken resmen gözlerimden yaşlar birbirinin ardına sular seller oldu ve Jude o yıkıntının içinde kaldığında ve kırık pusulasını çıkarttıklarında resmen içim yandı. Ağladım ki ben kitaplarda ağlamam. En azından bilim kurgularda ya da pek de duygusal olarak adlandırılmayan kitaplarda.
Eğer okuduysanız Jude öldüğündeki o boşluk hissini bilmelisiniz,eğer bilmiyorsanız da ya okumamışsınızdır ya da kitabı cidden atlaya atlaya detaysız okumuşsunuz demektir.
Clancy'yi ilk chapatti her ne kadar biraz da olsa sevmiş olsam da,ikinci kitapta onun hakkında ne hissetmem gerektiğini cidden bilemedim. Alexandra demişti zaten,Clancy hakkında hislerinizin ne olduğunu anlayamayacaksınız diye,aynen anlayamıyorum.
Jude ve Vida ilk sayfadan hayatıma bir anda bomba gibi düştüler. Vida bana çok benziyor,tabi bazı küfürleri vs. hariç. O dobralığı ve o sözünü sakınmayışı açısından bana kitapta en çok benzeyen karakter diyebilirim. Nico hakkında pek bir şey bilmiyorum, bildiğim şeylerse sadece çok zeki olduğu ve şifre kırdığı ve Blake'in videosunu internet üzerinden indirdiği. Başka hiçbir şey. Gözümde de pek canlanmıyor.
Liam ve Chubs... Onları çok sevdim zaten,hatta Liam kitaplarda birkaç karakterle birlikte crushlarımdan biri haline geldi. Beni gerçek hayatta ağına düşürmesini istediğim bir karakter.(#meangirlsbooktag'e gönderme yapılmıştır.) Chubs ise bu kitapta anlayamadığım bir şekilde değişi geçiriyor ve hani,nedeninin ne olduğunu bilsem de bu biraz garip çünkü ben o Chubs'ın Ruby'yle ilk tanıştığı halini daha çok seviyorum.
Jude öldüğünde hissettiğim şeyleri tanımlamam imkansız çünkü bende ne hissettiğimi bilmiyorum. Bunun olduğuna inanmak istemedim. Aynı ilk kitapta Liam hafızasını kaybettiğinde aslında öyle değil,bence hatırlıyor dediğimi biliyorum. Ve doğru çıkmıştı. Liam hatırlamıştı. Ama Jude geri dönmüyordu. Dönmeyecekti. Goodreads'te yanlışlıkla göz attığım ve sonradan pişman olduğum bir şekilde bunun mümkün olmadığını gördüm.
Bu kitapta karşımıza çıkan bir diğer karakter de Cole Stewart. Cole,soyadından da anlayacağınız üzere,Liam'ın abisi. Ben Cole'ü sevdim. Yani bence çok sıcakkanlı ve yakındı ama biraz...sanki Liam'a iyi davranmıyordu ve Liam en çok önemsediğim karakter olduğu için bu biraz sinirimi bozdu. Ama yine de sevdiğim bir karakter. Özellikle Ruby'ye çok iyi davranıyor ki bunun bir aşk başlangıcı olacağından bile eminim,ama şöyle ki Alexandra Liam'ı üzecek cinsten bir yazar değil.
Karakterlerden de bahsettiğime göre,biraz da yazarın dilinden ve kurgudan bahsedelim. (postlarımda konudan bahsetmiyorum çünkü bu biraz özet oluyor ve ben özet yazmak istemiyorum.)
Kurgunun orijinal olduğu zaten çok belli. Yani belki standart bir telekinezi vs. gibi yetenekleri işliyor ama pek de klişe değil. Hatta hiç klişe değil. Buz Kapanı Karanlık Zihinler'e göre daha kalındı ve buna rağmen daha kısa sürede okunan bir kitap. Eğer isterseniz,@polandandbananasbooks'u Youtube da bulup,Alexandra Bracken ile yaptığı röportajı görebilirsiniz. (linkini bırakırım)
Yazarın dili olabildiğince akıcı,hani hayatımda gördüğüm en sürükleyici kalemlerden. Bence bu kitap serisi bir harika,bir an önce okumalısınız.
Eğer KZ'yi okuduysanız ve bekletiyorsanız-ki bunun mümkün bile olduğunu düşünmüyorum- bir an önce BK'yi okuyun.Benden size tavsiye. 8tracks.com da çok fazla Liam Stewart ve Ruby Daly playlisti var,kendinize bi tane seçin,ve dinleyin. Arada sırada açıp dinlemek ve karakterleri hatırlamak emin olun çok zevkli.
Yakında kitabın filmi de çıkacak,promosu filan yapılmadı ama 2016-17 civarı çıkacağını düşünüyorum. Hoş daha üçüncü kitap Türkiye de yayınlanmadı bile...
Genelde Liam için Lucas Till'i seçiyorlar ama benim zihnimdeki Liam Dylan SprayBerry. Her neyse,bugünlük bu kadar,bir sonraki postta görüşmek üzere :)
Kitabın Adı: Buz Kapanı(Never Fade)
Yazarı: Alexandra Bracken
Yayın Evi: Parodi Yayınları
Sayfa Sayısı: 549
Türü: Bilim Kurgu
-SPOILER İÇEREBİLİR DİKKAT EDİNİZ-
Öncelikle bu kitabın ilk kitabından çok daha mükemmel olduğunu belirtmeliyim. Çünkü Karanlık Zihinler'i de mükemmel bulmuştum ve karakterlerin hepsini benimsemiştim ama bu kitap Karanlık Zihinler de hissettiğimin iki katını yaşattı.
Bu kitaba dair yorumumu girmek için öncelikle derin bir nefes alıp on dakika boyunca öylece boş boş oturmam ve ardından arkadaşıma "BU NASIL SON YA BEN NASIL DAYANICAM" diye mesaj atmam gerekti.
İki saat boyunca da sürekli olayları benimsemeye çalıştım,resmen kafamda sürekli olaylar dönüp dolanıyordu.Çünkü tüm duygularım birbirine girmişti ve resmen kitap beni içine çekmişti. Sanki bir girdap gibi,içine hızlı giriyordunuz ama çıkmanız uzun zaman alıyordu.
Kitabın sonunda müthiş bir acı hissederken bir yandan da "boşver sen onu,sonraki kitapta ne olacak?" diye büyük bir heyecana kapılıyordunuz. Hala da kitap için büyük bir heyecan içindeyim,hala kitap hakkında hislerim birbirine girmiş durumda ve onun üstüne kitap okuyabilmem iki günümü aldı. Ve bitirdiğimde kargom elime ulaştı,sanki aldıklarımın hiçbiri beni tatmin etmeyecekmiş,sanki hiçbirini beğenmeyecekmişim gibi hissediyordum.
Birazcık duygularımı rahatlattığıma göre,yorumuma geçebiliriz.
İlk kitabında çok fazla merak unsuru vardı. Her şey bir gizem edasıyla,bir sırmış gibi anlatılıyordu. Ama bu kitapta öyle değildi.Yani tamam,bu kitapta da merak unsuru ve sırlar vardı ama hiçbiri Karanlık Zihinler'deki gibi çok büyük şoka uğratmamışlardı.
Aksiyon fazlaydı,olaylar çok hızlı gerçekleşiyordu ve bazen aynı yeri "yok artık,daha neler" dediğiniz için iki kere okumanız gerekiyordu. Beni yıkan bir sürü olay oluyordu ve resmen dayak yemiş gibi hissediyordum.
Liam ve Ruby, Ruby'nin onun hafızasını sildiği için kavga ederlerken resmen gözlerimden yaşlar birbirinin ardına sular seller oldu ve Jude o yıkıntının içinde kaldığında ve kırık pusulasını çıkarttıklarında resmen içim yandı. Ağladım ki ben kitaplarda ağlamam. En azından bilim kurgularda ya da pek de duygusal olarak adlandırılmayan kitaplarda.
Eğer okuduysanız Jude öldüğündeki o boşluk hissini bilmelisiniz,eğer bilmiyorsanız da ya okumamışsınızdır ya da kitabı cidden atlaya atlaya detaysız okumuşsunuz demektir.
Clancy'yi ilk chapatti her ne kadar biraz da olsa sevmiş olsam da,ikinci kitapta onun hakkında ne hissetmem gerektiğini cidden bilemedim. Alexandra demişti zaten,Clancy hakkında hislerinizin ne olduğunu anlayamayacaksınız diye,aynen anlayamıyorum.
Jude ve Vida ilk sayfadan hayatıma bir anda bomba gibi düştüler. Vida bana çok benziyor,tabi bazı küfürleri vs. hariç. O dobralığı ve o sözünü sakınmayışı açısından bana kitapta en çok benzeyen karakter diyebilirim. Nico hakkında pek bir şey bilmiyorum, bildiğim şeylerse sadece çok zeki olduğu ve şifre kırdığı ve Blake'in videosunu internet üzerinden indirdiği. Başka hiçbir şey. Gözümde de pek canlanmıyor.
Liam ve Chubs... Onları çok sevdim zaten,hatta Liam kitaplarda birkaç karakterle birlikte crushlarımdan biri haline geldi. Beni gerçek hayatta ağına düşürmesini istediğim bir karakter.(#meangirlsbooktag'e gönderme yapılmıştır.) Chubs ise bu kitapta anlayamadığım bir şekilde değişi geçiriyor ve hani,nedeninin ne olduğunu bilsem de bu biraz garip çünkü ben o Chubs'ın Ruby'yle ilk tanıştığı halini daha çok seviyorum.
Jude öldüğünde hissettiğim şeyleri tanımlamam imkansız çünkü bende ne hissettiğimi bilmiyorum. Bunun olduğuna inanmak istemedim. Aynı ilk kitapta Liam hafızasını kaybettiğinde aslında öyle değil,bence hatırlıyor dediğimi biliyorum. Ve doğru çıkmıştı. Liam hatırlamıştı. Ama Jude geri dönmüyordu. Dönmeyecekti. Goodreads'te yanlışlıkla göz attığım ve sonradan pişman olduğum bir şekilde bunun mümkün olmadığını gördüm.
Bu kitapta karşımıza çıkan bir diğer karakter de Cole Stewart. Cole,soyadından da anlayacağınız üzere,Liam'ın abisi. Ben Cole'ü sevdim. Yani bence çok sıcakkanlı ve yakındı ama biraz...sanki Liam'a iyi davranmıyordu ve Liam en çok önemsediğim karakter olduğu için bu biraz sinirimi bozdu. Ama yine de sevdiğim bir karakter. Özellikle Ruby'ye çok iyi davranıyor ki bunun bir aşk başlangıcı olacağından bile eminim,ama şöyle ki Alexandra Liam'ı üzecek cinsten bir yazar değil.
Karakterlerden de bahsettiğime göre,biraz da yazarın dilinden ve kurgudan bahsedelim. (postlarımda konudan bahsetmiyorum çünkü bu biraz özet oluyor ve ben özet yazmak istemiyorum.)
Kurgunun orijinal olduğu zaten çok belli. Yani belki standart bir telekinezi vs. gibi yetenekleri işliyor ama pek de klişe değil. Hatta hiç klişe değil. Buz Kapanı Karanlık Zihinler'e göre daha kalındı ve buna rağmen daha kısa sürede okunan bir kitap. Eğer isterseniz,@polandandbananasbooks'u Youtube da bulup,Alexandra Bracken ile yaptığı röportajı görebilirsiniz. (linkini bırakırım)
Yazarın dili olabildiğince akıcı,hani hayatımda gördüğüm en sürükleyici kalemlerden. Bence bu kitap serisi bir harika,bir an önce okumalısınız.
Eğer KZ'yi okuduysanız ve bekletiyorsanız-ki bunun mümkün bile olduğunu düşünmüyorum- bir an önce BK'yi okuyun.Benden size tavsiye. 8tracks.com da çok fazla Liam Stewart ve Ruby Daly playlisti var,kendinize bi tane seçin,ve dinleyin. Arada sırada açıp dinlemek ve karakterleri hatırlamak emin olun çok zevkli.
Yakında kitabın filmi de çıkacak,promosu filan yapılmadı ama 2016-17 civarı çıkacağını düşünüyorum. Hoş daha üçüncü kitap Türkiye de yayınlanmadı bile...
Genelde Liam için Lucas Till'i seçiyorlar ama benim zihnimdeki Liam Dylan SprayBerry. Her neyse,bugünlük bu kadar,bir sonraki postta görüşmek üzere :)
Yorumlar
Yorum Gönder